23-24 yaşlarında oldukları her hallerinden belli altı genç hareket etmekte olan Metro trenine son anda bindiler. Hepsi kan ter içinde kalmışlardı. Ve hepsinin telaşı, memleketlerine hareket edecek yolcu otobüsüne yetişebilmekti. Büyük heyecan içerisindeydiler. Hep bir ağızdan koro halinde şarkılar söylüyor, kendi aralarında şakalaşıyorlardı. Mutluluktan etraflarına gülücükler dağıtıyorlardı. Ne de olsa kurmuş oldukları hayalleri, idealleri gerçekleşiyordu. Hareket halindeki Metro ise ön tarafları hınca hınç doluydu. İdeallerini, hayallerini gerçekleştirdiklerine inanan gençler Metroda oturacak yer bulabilmek için şarkılar söyleyerek koşar gibi Metronun arka taraflarına doğru ilerlemeye başladılar. En sonunda oturacak boş yer bulabilmişlerdi. Hemencecik boş yerlere oturuverdiler. Birden, karşılarında da tek başına oturan, elinde diklemesine ikiye katlanmış, buruşuk vaziyetteki gazetesi, boynundan omuzlarına geçirdiği ve oradan da yere doğru sarkan el çantası olan 63-65 yaşlarında, top sakallı ve her halinde entelektüel biri olduğu anlaşılan adamı fark ettiler. Saygıdan olsa gerek kendilerini hemen toparlayıvererek hafif selamladılar. Bir, iki dakikalık suskunluktan sonra adam:
“Gençler merhaba! Hayırdır, hepiniz pür neşe içerisindesiniz. Mutluluğunuz tavan yapıyor, sebebi nedir acaba?..”
Öğrenciler: “Abi, bizler Üniversite öğrencisiyiz. Memleketlerimize dönüyoruz. Hayallerimize kavuştuğumuz ve nihayet ideallerimizi gerçekleştireceğimiz için çok mutluyuz. Şükürler olsun, hepimiz mezun olduk, Heyecanımız ve mutluluğumuz bundandır…”
Birden bire silueti kederleşen adam, hüzünlü gözlerle önce çocuklara acınarak tek tek baktı ve sonra hafif başını yana çevirerek, kendi kendine mırıldandı: “İşte şimdi … yediniz!”
Milyonlarca öğrencinin idealleri üzerine hayaller kurduğu ve akabinde hayal kırıklığı yaşadığı bir haftaya daha girdik.
Yazımın bu haftaki konusu: hafta sonu yapılacak ve Babalar Günü’ ne denk gelen, öğrencilerin ve öğrenci velilerinin kabusu haline gelen Üniversiteye giriş sınavları.
“Şimdi nereden çıktı üniversite sınavları, başımızda onca dert varken bunların tasası sana mı düştü? Bu işin direk muhatapları, işin gerçek yüzünü, rengini en iyi bilen; çağdaş, bilimsel, ana dilde, laik, özerk, parasız bir eğitim için mücadele eden ve bu uğurda bedeller ödeyen Eğitim-Sen’ liler dururken…” diyeceğinizi de bal gibi biliyorum.
Yine de bir iki kelam edeyim…
Gönül, güzel şeyler yazmak ister hep. Ancak, güzel şeyler yazmak güzel şeyleri yaşamakla olur elbette. Hayatımıza doğrudan etki eden bunca olumsuz musibet başınızın üzerinde Baykuşlar gibi dalaşıyorsa, yaşamı güllük gülistanlık gösteremezsiniz. Bunları gören yerden mutlaka zülf-i yare dokunacaksınız.
Mesela… Bir yakınınızın cenaze törene gidiyorsunuz. Defin sırasında insanlar gözyaşı döküp, ağıtlar yakarken, siz de “Atem tutem ben seni, şekere gatem men seni, akşama baben gelende, öğne atan ben seni…” türküsünü söyleyemezsiniz.
Unutulmamalıdır ki, geleceğini önce Allaha, sonra hükümetlerin insafına” terk etmiş bir toplumda yaşıyoruz. Mutlaka bir şeylerin değişmesine gerektiğine inananlardanım. Toplumsal değişim dönüşüm şart. Bu yüzden, güzel yarınlar için sürekli iman tazeler gibi umut tazeliyorum.
On yedi yıllık iktidarda on yedi bakanın değişti. Milli Eğitim sistemimiz tam evlere şenlik! Eğitim sistemimiz yazboz tahtası gibi!..
Bugüne kadar sürekli, bilimsel, çağdaş, laik, demokratik, özerk, parasız eğitim yerine, Türk İslam sentezine dayalı, Militarist bir eğitim anlayışıyla bugünlere kadar geldik. Bugün yaşadığımız bütün yok oluşların, dibe vuruşların, toplumsal kargaşanın temel sebebi budur. Halen bu gerici eğitim sistemi anlayışında halen ısrar edilerek daha da güçlendirilmek isteniyor. En son açıklanan “Eğitim de Reform!” paketi, bu duruma hizmet etmekten başka amaç taşımıyor; tamamen bilimsel, çağdaş, laik eğitim anlayışından uzak, dini referans alan, var olan sistemi daha da geriye düşüren bir paket!
Yoz, Milliyetçi- din referans soslu böyle bir eğitim sistemin de Üniversitelerin her hangi bir dalını bitirseniz kaç para eder!
Çok bahçe sulamakla, çok çiçek açmıyor.
Bu yüzden, 1980’ den sonra içler acısı hale gelen mevcut Üniversitelerin yanına, siyasilerin yerellerde ve genelde iktidar olma aracı ve amacı sebebiyle “Her Vilayete Bir Üniversite” programıyla üniversitelerin sayısı çoğaltarak, bu alanı tamamen itibarsızlaştırıldı, değersizleştirildi.
“Bu Suça Ortak Olmayacağız” adlı barış bildirgesine imza atan ve barış istedikleri için Üniversitelerinden haksız hukuksuz, bir gece yarısı kararnamesi ile öğrencilerinden, bilimsel, sanatsal çalışmalarından koparılan akademisyenlerin yerlerine usulsüz ve “boş” atamalar Üniversitelerimizin içler acısı halini yüzümüze çarpıyor. Ayrıca beyin göçü de cabası. Böyle bir eğitim anlayışıyla kötüye giden makus talihimizi değiştiremez ve bizden sonraki nesillere karanlıklar içinde kaotizmin hakim olduğu bir ülke bırakırız. Bunun da vebali çok ağırdır.
Hayalleri çalınan, idealleri öldürülen bir ülkenin çocuklarından herkes birer öykü çıkartabilir. Ben ise, Abbas Güçlü kadar bu güçlü analizler yapamazsam da, kendimce böyle bir öykü çıkarttım.
İstanbul seçimleri ile ilgili, bir kadın arkadaşın sokak röportajında dediği gibi: “Millet uzaya gidiyor. Biz ise hala Murat Gilin Damından Atlayamadık!”Yine de, sınavlara girecek öğrencilerimize başarılar diliyorum. Ayıca herkesin Babalar Günü Kutlu Olsun!