ABD’li, matematikçi ve meteorolog Edward Norton Lorenz’in “Kaos teorisi” ya da daha çok bilinen adıyla “Kelebek Etkisi” adlı kavramlarını çoğumuz duymuşuzdur. Hatta “Kelebek Etkisi” 2004 yılında filme de konu olmuş ve aynı isimde film olarak hafızalarda yer etmiştir.1963 yılında Lorenz “Brezilya’da bir kelebeğin kanat çırpması Texas’da bir fırtınaya yol açabilir mi?” diye sorar. Bu durum farklı şekilde ifade edilirse, bir kelebeğin kanat çırpması, dünyanın yarısını dolaşabilecek bir kasırganın oluşmasına neden olabilmektedir. Bir kaos küçücük bir kelebeğin bu doğal ve görünüşte basit davranışıyla başlamış olabilir. Kaosun yapısını Lorenz şu anın geleceği oluşturduğu, ama yaklaşık şu anın yaklaşık geleceği oluşturmadığı durum olarak ifade eder. Yani sadece şu anın sonuçlarını görebilmek mümkündür. Tahminen olacak şeylerin tahmini sonuçları ise kaostur. Tabi ki bu durumun teoride öyle olduğu kabul edilebilir. Bunu kanıtlamak şuan ki koşullarda mümkün görünmemektedir. Anın geleceği oluşturduğu varsayımı, nasıl bir gelecek olacağını içermez. Yani sonuçlar iyi de olabilir kötü de olabilir. An geleceği belirler, kaos nedensellik ilkesine göre bunun sonuçlarının kestirilmemesini vurgular.
Bu çarpıcı bir iddia olmanın ötesinde farklı düzeylerde eğitim kurumlarında edinmiş olduğum deneyim ve bu süre içerisinde yaptığım gözlemler yoluyla çokça desteklenmiştir. Bu gün sahip olduğumuz ya da olamadığımız her şey, sağlık durumumuz, ekonomik koşullarımız, ailemiz, mutluluk ve ya mutsuzluk nedenlerimiz kısacası her şey geçmişteki bir tercihimizden ne kadar etkilenmiş olabilir? Birkaç yıl önce üniversiteden bir arkadaşım üniversite sınavlarına girdiği yıllarda yanlış tercih yaptığı için sonraki sene puanının kırıldığını ve o yüzden Ankara yerine Mersin’i kazandığını hayıflanarak söylediğinde, bugün üç çocuğunun, eşinin, işinin, arkadaşlarının ve hatta sağlık durumu ile ekonomik standartlarının bu yanlış tercihten etkilendiğini şaka yollu söylediğimde ikimizde kısa bir suskunluk yaşadık. Bu ifade üzerinde düşündük bir süre. Sonra aslında çok haklı olduğumu ve bütün hayatının akışını belirleyen bir tercih olduğunun şimdi farkına vardığını şaşkın bir şekilde ifade etti. Yanlış tercih yapmasaydı belki Mersin’de bulunmayacaktı, eşi ile hiç karşılaşmayacaktı belki, böylece bu çocukları olmayacaktı, şu anki sağlık sorunları olmayacaktı, belki ölmüş olacaktı, belki daha zengin, belki daha mutlu belki daha mutsuz olacaktı. ‘Belki’ kaosun işareti olarak özellikle sıklıkla kullanıldı.
Bu farkındalık şuan bu seçimleri iyi ki veya keşke yönelimli değerlendirmeler için kullanılması gereken bir aydınlanmayı değil, ‘andaki’ tercihlerimizin sorumlulukla ciddiye alınmasını isteyen bir mesajı barındırmaktadır. Hayvan ile insan arasındaki farkı “hayvan farkındadır, insan farkında olduğunun da farkındadır” şeklinde ifade eden varoluşçu düşünürler bize bu tercihlerimizin sorumluluğunu almamızı ve bu durumun bizi özgürleştireceğini ifade ederler. Nitekim varoluşçu kaygı durumunda kişi kendi varoluş gerçekliği ile yüzleşmeyen ve dolayısıyla özgürleşemeyen bireydir. Bu birey yansıtma yaparak kendi sorumluluğunu başkasına aktaracak, yalan ve rol yapma yoluyla bu kaygıyla baş etmeye çalışacaktır. Bu kişi özellikle “kairos” denen (kriz dönemi- belirsiz garantisiz gelecekle ilgili kararların verilmesi gereken dönem) kritik seçim noktalarında korkak gibi davranacaktır. Kişi anksiyeteden kaçınmak için çoğu zaman kayıtsızlığa düşecek, sorumluluk ve duyarlıklarını askıya alacaktır.
Özellikle günümüzde yegane amacın daha fazla haz almak, endişeden, üzüntüden ve sorumluluktan mümkün olduğunca uzaklaşmak olduğu düşünüldüğünde, varoluş gerçekliğini unutarak yaşama halinin neden bu derece yoğun olduğu anlaşılabilir. Kendi tercihlerinin sorumluluğunu üstlenmeyen, hatta başkasının onun adına tercih yapmasını isteyen bu mutsuz insanlar, sürekli nedenini bilemedikleri bir bunaltı içerisinde kısa vadede haz yaratacak ve onlara gerçekliklerini unutturacak eylemlerin peşinde koşturacaklardır. Oysa ki “anksiyete öğretir.” Kabullenirsek, imkanlarımızı gerçekleştirebiliriz. “Anksiyete bizi sahte emniyet bağlarından kurtarır ve daha sahici bir hayat yaşamamızı sağlar.“ Yaşadığımız bu olumsuzlukları ve savrulmayı ancak kendi gerçekliğimizle yüzleşerek aşabiliriz. Bunu yapabilmenin ölçüsü ise yaşamda nesne olmak değil (hayatımızın kendi dışımızdaki güçlerle yönetilmesini kabullenme), aktör (kendi seçimlerini yapan) olmaktır. Metin Kahraman’ın sözlerini yazdığı “Bir Masal Kuşu” adlı şarkının sözleriyle bitirelim:
“Kendini dinlemekten yorgun düşmüş insanlar
Kendi izini arayan umarsız bir dünya
Bak nasıl da sancılı
Bak nasıl da çözülüyor
Bak nasıl da fırtınalı
Yeniden ulaşmak için kendine.”