WABİ & SABİ

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

 

Vakitlerden bir sabahtı, en güneşlisinden
Bir adımın beni tepelere vardıracağından emindim.
Yüzüm kirli kalmalı dedim
Suya ne dokundum ne baktım
Her yanımın o gün aklanacağından emindim.
Ve yüzüm yüreğimi kara çıkartmadı, tam o gün…

Tüm mızıkçılar bu evrende toplanmış olmalı;yoksa gülümsemeyi eksik etmediğimiz çehreler bir gül ağacından, sivri kıymıklara öyle kolayca dönüşmezler. Gücümüzü sömüren,
adımızı lekeleyen, bizi dumanda döven dağınık kelimelerden çıkan tek şey,alfabemize diktiğimiz mum misali ağır ağır sönen birer çift kirli bakıştan ibaret midir? Bazen öyledir.
Pul pul dökülen gereksiz ezberler, elbette güzel taraflarımıza sonsuza dek dokunamayacaklar. Sarıyı kırmızıdan ayıran bir puzzle parçasından daha fazlasıdır çünkü. Çünkü tüm gamlar tek bir şarkıya hayat vermez. O şarkılar ki daha çok yazılıp çok söylenecek ve söylendiği yere yeni hayatlar bahşedecek. Bakınız şu hayatta hala lir çalan kadınlar var. Hala elini kalbinde tutan adamlar ve kır çiçeği toplayan sevdalılar.
Bazen bir tek mum koca bir alevden daha yakıcı olabilir. Marifet ateşteyse eğer,elini uzatacağın yer senin cesaretini ölçse de,aslolan gerçek, sonrasında yaşayacağın sızıyı tek başına göğüsleme yeteneğini kendine kabullendirmendir. Paradoks olan ise bu seçim sonunda seni mutlu kılacak olanın ne olacağıdır.Belki de aklı ve kaderi bu paradoksa dahil etmenin ne denli yorucu olduğunu bilmek, bu seçimi hızlandıran, fazlasıyla naylon kararlara götüren şeydir insanı.Bir tür lanet gibi. Bizi bu girdaplarda sürükleyecek sonu
olmayan bir lanet. Ölümle başa çıkmanın yolunu bulabilmiş bir canlı her şeyle başa çıkma gücüne sahiptir oysa. Törpülemeyi becerebilme yetisi de tam da bu tecrübeden geçer. Her daim kuşlara dayanmanın, rengarenk kanatlara takılıp, devri alemle oyalanmanın hazzına varabilmişseniz, o minnacık gırtlaktan gelen muazzam sesi göğsünüze yaslamayı becerebilmişseniz, sizi sayısız sevinç, sayısız umut ve neticesinde karşılayacağınız ve karşılaşacağınız kocaman bir mutluluk kulağınıza fısıldamak üzere çoktan çırpınışa geçmiş demektir. Biz buna yeniden doğmak, tekrardan nefes almak, bir dal iken, nice çiçek olmak diyelim. Diyelim de ömrümüzü buselerden eksik etmeyelim. Küllerimizde saklı o tohum tanelerini yarın Nisan olacakmış gibi besleyelim bunu da yine yeniden kıymetlendirdiğimiz varlığımıza, bedenimize, aklımıza ve sevgiyi hiç eksik etmediğimiz yüreğimize armağan edelim. Hali hazırda ruhu çöplük misali kokuşmuş onca konuk ve konu varken bu kokuşmuşlukta sahip olduğumuz tüm değerlerin ne kadar kıymetli olduğunu tekrar tekrar keşfedelim. Nasıl mavi her yerde ayrı güzel, yeşil her tonuyla kolay bir davetkarsa, arkamızı yaslayacağımız nice güzellikler her yanda kol geziyorsa, adına ne derseniz deyin, ister martı ağlaşması ister serçe şakısı yahut “güvercin curnatası”, kol gezeceğiniz bir sesin sizi bir yerde bir zaman çağıracağını asla aklınızdan
çıkarmayın.

Kokulara inanın. İnsanı insandan ayıran, buzul çağında yangın çıkaran, Can”ı gözde tutan muazzam kokulara. Saya saya aydınlanacak bir çağın habercisi olup, fışkırmak için sabırla bekleyen ve burnunuza değer değmez evrenden evrene hızlı adım yol alacağınız kokulara. Dünyaya yeniden hoş getiren, hoş geldiren çiçekler adına kokulara inanın.

 

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir