Bu haftaki yazım, sizlerin de affına sığınarak, çok magazine kaçmadan aktüel türden olsun istedim.
Arada sırada, siyasetin bunaltıcı ortamından bir nebzede olsa uzaklaşmak lazım!
Başlayalım…
Yitirdiğimiz bir değeri; ya ölüm yılında ya da doğum gününde anarız, adettendir.
Ancak, Üstat Aziz Nesin’i, bire bir yaşadıklarımız ve de bire bir şahit olduğumuz olaylar karşısında, her gün, her saat, her dakika, her saniye, her salise anar duruma geldik.
Yurdumuzda, yurdum insanının özel yeteneği ve çabası sayesinde, mizahçılara yetecek kadar öyle malzeme olanağı sunuluyor ki; azı yok, fazlası çok.
Huyumdur.
Mesela ben, sadece siyaset gündemine takılıp kalmam.
Eğer ülke ve bölgesinin değişken siyasetine takılıp kalırsanız, yurdum insanının yaratıcılığını görmekten, duymaktan, yaşamaktan mahrum kalırsınız.
Benden söylemesi…
Demedi demeyin.
Geçenlerde haber bültenlerine düşen, biraz da benim bölgemle ilgili bir haber dikkatimden kaçmadı.
Haber şöyle: “Taziye Yemekleri Yüzünden Borç Batağına Düştüler… Müftüden Fetva Bekliyorlar”
Aslında bu konu benim bölge insanıma münhasır bir olay.
Bu konuda daha önceleri arada bir bana yakınmalar oluyordu: “Taziye Yemekleri yüzünden maddi olarak çok sarsılıyoruz. Biri çıkıp bu dertten kurtarsa bizi!” diye.
Eğer benim doğup, uzun süre yaşadığım bölgem olan kadim Mezopotamya coğrafyasında yaşıyorsanız, sakın ha sakın; birinci derecede yakınınız ölmeye…
Üç günlük bir taziye masrafı: alt limit 15 bin, üst limit 30 bin TL.; bazen de 30.bin TL’ nin üstüne çıktığı da oluyormuş.
Bana fetva yetkisi verilse, hemen toptan yasaklayacağım da, her şeyde olduğu gibi yine söz, yetki, karar ölü yakınlarında değil, müftü beyde.
Küçük bütçeli bölge insanımın işi, büyük bütçeli Diyanet Başkanı veya onun adına yetkili müftü beyimize kaldı.
Olumlu fetva çıkarsa ne ala, çıkmazsa toptan geçmiş ola!
Yoksa, müftü kurtarsın, ne diyeyim ki…
****
Ülke iç ve dış siyasette yangın yeri gibi. .
Ülke gündemini takip eden aklıselim biri, güzelim yardımda ne olduğunu ne bittiğinin bal gibi farkında.
Ben, bu toplumu derinden olumsuz etkileyen bunca olaya rağmen özel efektifli hareketlenme, dalgalanma beklemiyorum.
Haşa, yanlış anlaşılmaya…
Ben bu, toplumsal polyannacılık oyununu çok sevdim.
Hep beraberiz mutluluk oyunu oynuyoruz.
Çetin Altan Hocayla yapılan bir mülakatta okumuştum.
Mülakatın orta yerinde patlatıyor soruyu Cingöz gazeteci, ustaya:
Bunca yolsuzluk, rüşvet, ekonomik ve siyasal dibe vurmuşluğa rağmen, neden “toplumda tık yok?”, diye…
“Bizim toplum olaya birazda “Milli Piyango” gözüyle bakıyor, bu yüzdendir” diye cevap veriyor Çetin hoca…
“Nasıl yani?” soruyor acar gazeteci, bizim hocaya.
Hoca bu, durur mu, cevabı yapıştırıyor anında:
“Ya bana da çıkarsa, diye beklenti içinde!”
Milli Piyango demişken, yeni yıla ramak kaldı.
Toplumun büyük bir bölümü ve ben de dahil olmak üzere, geçen ve önceki yıllardaki hayallerimizi güncelleyerek, almış olduğumuz biletler üzerinden hayaller kurmaya başladık bile.
Çekiliş gününe kadar hayallerle yaşamak…
Dile kolay… En büyük ikramiye 61 Milyon TL.!
Aslında hayaller, mutsuz insanları ayakta tutan tek şey.
Hayalde olsa, bu rakam üzerinden yeni bir yaşam inşa etmek!
Hayaller rüyaların daha ötesindeler. Hayal, kişinin ruhunun hissettiği sınırsızca dolaşabildiği uçsuz bucaksız bir yerdir.
Ya çıkarsa ya!
Bu haftaki yazımı bu konuyla ilgili bir fıkrayla bitirelim.
Fıkra şöyle:
“ Yılbaşı gecesi, anne, baba küçük yaştaki çocukları olmak üzere, almış oldukları yılbaşı bileti üzerinden ailece hayal kurmaya başlamışlar.
Baba: Hanım, en büyük ikramiye bana çıkarsa, öncelikle bana son model bir araba, sana da pahalısından bir kürk alır, sen arabanın önünde, çocuklar arkada, dünya turuna çıkarız.
Çocuklardan itiraz: Hayır! Biz öne, annem arkaya otursun, diye.
Anne: Hayır, çocuklar arkada; anneler, babalar önde oturur, diye çocukların bu itirazına itirazla cevap verir.
Çocuklar: Hayır, biz önde oturacağız diye ağlayarak itirazlarını sürdürünce…
Anne daha da kızarak: Hayır, çocuklar arkada, büyükler önde oturur diye tekrar çocukların bu itirazına itirazla cevap verir.
Yok çocuklar arkada; büyükler önde, derken tartışma büyüyüp gidince…
Ailece kurulan bu hayali tartışmaya kendini kaptıran anne, daha da hiddetlenerek ve hızını alamayarak birden çocuklara:
Çabuk inin arabadan, eşşeoğlu eşekler! “
Eeee…
Kilis’liler ne diyor:
Âğaam, Hayaller Paris, gerçekler Kilis!
Yeni yıla kadar kendinize mukayyet olun.
Bu arada, unutmadan…
Ezidi’lerin “Ezi” bayramı kutlu olsun!