YAĞMURDAN KAÇARKEN DOLUYA TUTULMAMAK İÇİN

Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Ülkemiz tarihinde plan aşamasında kalanından tanklı tüfeklisine, post moderninden e-muhtıralısına, bolca darbe ve darbe teşebbüsüne tanıklık ettik. 15 Temmuzdan buyana geçen zaman gösterdi ki; hazırlıkları aylar öncesinden başlayan darbe girişimini bastırmak için her ne kadar Cuma 16’da Genelkurmay MİT’ten, gece Cumhurbaşkanı enişteden öğrendi haberleri çıksa da iktidarda karşı hazırlıklara çok önceden başlamış.
14 yıldır sürekli yükseldiği söylenen demokrasi çıtamız aslında 12 Eylül çaktığı yerden bir milim yükselmemiş. On binlerce memur, ülkedeki hakim savcının üçte biri, asker, polis derken sayıları beklide yüzbini bulacak bir kitle soruşturma geçiriyor ve açığa alındı. Ne kadar çok fişlenen varmış. Hiçbir şeyde olmasa da iyi ya da kötü fişlemede bir eşitlik var. Herkesi bir listeye yazıyorlar.
Dünkü hal ile OHAL arasında fark olmayacak, demokratik değerler ve özgürlüklerden geri adım olmayacak sözleri insanın aklına Orhan Veli’nin şiirini getiriyor “inanma ceketim inanma kuşlar bu yalanı her bahar söyler”. Daha OHAL ilanının sabahında zabıtalar Avcılar belediyesi işçilerinin direniş çadırına gitmişler “OHAL ilan edildi, çadırı sökeceksiniz” demişler. Demek ki darbe sonrası ilan edilen sıkıyönetimle, darbe girişimi sonrası ilan edilen OHAL arasında işçi açısından hiçbir fark yok.
12 Eylül’ün ertesinde işverenler sendikası başkanı Halit Narin “Bugüne kadar işçiler güldü şimdi gülme sırası bizde” demişti. 16 Temmuzda (ilan edilecek OHAL’in hazırlıkları yapılırken) Cumhurbaşkanı da “taksime topçu kışlası ve cami yapılacak” dedi. . 12 Eylülde işverenler sendikası başkanı Halit Narin’in bu kadar emin konuşmasının sebebi darbeden sonra ilan edilen sıkıyönetimdi. Cumhurbaşkanının taksime topçu kışlasını yapılacak demesinin sebebi ise ilan edilen OHAL’dir. Çünkü ikisi de ezip geçme üzerine kurgulu yönetme halleri. Yani “ey Geziciler bu hal dünkü hal değil” diyerek iktidar için OHAL’in anlamını belirtirken her akşam sokağa çıkın diye seslendiği kitlenin de arkalarına dizilmesi için kutuplaştırmanın bir aracı haline dönüştürüyor.
Halbuki, emekçiler açısından bakıldığında Sıkıyönetimle OHAL arasında, sokağa çıkma yasağı ve askerin yönetimi dışında pek fark yok. İkisinde de ülkeyi yönetenler halkı dinlemiyor. Baskı şiddet artıyor. İkisinde de tanklardan sonra bankalar devreye giriyor, dolar yükseliyor, cepteki para bir gecede değerini kaybediyor, enflasyon artıyor, emekçilerin alım gücü azalıyor. İkisinde de fazla mesai artıp çalışma koşulları ağırlaşırken örgütlü davranamayan işçi sınıfına kölelik koşulları dayatılıyor. İkisinde de meclis saf dışı kalıyor, kararnamelerle ülke yönetiliyor.

Darbelerden çok çektik OHAL’den çekmek istemiyoruz. Yağmurdan kaçarken doluya tutulmak istemiyoruz. Hepimiz darbeye karşıyız demek yetmiyor. Aynı zamanda demokratik hakları kısıtlayan, kişi hak ve hürriyetlerini askıya alan OHAL olmak üzere tüm antidemokratik uygulamalara da karşı olmak gerekir.
Bugün 15 Temmuz öncesinden daha çok ve acil demokrasi için birleşerek ortak mücadeleyi örgütlemek göreviyle karşı karşıyayız. Hiçbir gerekçe bu görevin önüne çıkarılamaz.

Gerçek bir laiklik, demokrasi, barış, eşitlik ve özgürlük isteyen herkes. Ekmeğini büyütmek isteyen işçi, çalıştığı için işsizlik artışının sebebi görülen kadın, adaletsiz sınav sistemi ve çalınan sorulardan muzdarip, işsizliğin yada ucuz işçiliğin kıskacında ki gençler, susturulmak istenen aydınlar, heykeli kırılan, sanatına tükürülen sanatçılar hepimiz, hepiniz için acil görev OHAL’in, her hal olmaması için en geniş demokrasi cephesinin oluşturulmasıdır.

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir