Birer hafta arayla köşeme sıkıştırdığım, biri kurgusal diğeri gerçek hayattan aldığım ve öyküleştirdiğim yazılarımın arkasından, “Bu hafta ne yazayım köşeme?” diye kara kara düşünüp duruyordum.
Aklıma 31 Mart Yerel Seçimleri geliyor ancak ben yerel seçimlerle ilgili bir şeyler yazmak istemiyorum açıkçası.
Düşünürken birden bugüne kadar toplum olarak yaşadığımız hayatın geçmiş yıllarına daldım, gözlerim kapalı. Olaylar silsilesi her şey gözlerimin önünde bir bir canlandı durdu.
Farkında mısınız, yaşamımız “S O S” veriyor.
İzliyorum…
Dünya yangın yeri ve insanlık umarsız…
Bölge yangın yeri; bölge insanı umarsız…
Ülke yangın yeri; insanlarımız tümden umarsız…
Artık insan ne yapacağını ne söyleyeceğini bilemez hale geldi.
Savaşların, çatışmaların ardı sırası kesilmiyor; ardışık sayılar gibi…
Barut ve kan kokusu sarmış dört bir etrafımızı.
Hem cephenin ortasına hem de cephe gerisinde patlayan, patlatılan canlı/cansız bombalar…
Ölüm kol geziyor yanı başımızda.
Doğa katliamı, kadın cinayetleri, çocuk tacizleri, katliam gibi kaza haberleri…
“Barış, demokrasi, emek, adalet, çevre, özgürlük, sendika, grev, talan, havuz” gibi sözcükleri bırakın kâğıda yazmayı, artık telaffuz edilemez bir dönemden geçiyoruz hep birlikte.
İç göç, dış göç…
Neyi tahayyül ediyorduk, neyi yaşıyoruz!
Siyasi sahtekârlar, din bezirgânları, milliyetçi hamasi nutuklar…
Sanata, sanatçıya, aydınına, bilime ve bilim insanına düşman yetiştirilen nesiller…
Eğitimden sağlığa ticarileştirilen hayatlarımız…
Ekonomik kriz, alım gücü; kimin umurunda? Mutfaklar yangın yeri…
Kuru soğan fiyatları almış başını gidiyor.
Yaşadıklarından mutlu olan, ey benim “fedakar” halkım!
Zar zor araba alır, akaryakıt istasyonunda “fulle” diyemez. Restorana gider, masayı donat diyemez; dört elle dürüme sarılır. Evine doğalgaz/klima taktırır, fatura çok gelir diye korkusundan çalıştırmaz; tir tir titrer, battaniyelere sarılır.
Adliyeleri, cezaevlerini, hastaneleri hınca hınç dolduran, etrafa yorgun ve umutsuz gözlerle bakan yurdum insanı…
Sokaklarda küfrün bini bir para, hoşgörü ise bulabilirsen ara…
Sokaklara, caddelere ve parklara sığmayan envaı çeşit araçlar… Sanırsınız araba mezarlığındasınız.
Sevgiyi tükettik, saygıda ise kusur eder hale geldik.
“Küçükleri koruma, büyükleri sayma” artık geçmişte kaldı…
Neyse bu kadar yeter!
Sizi bilmem, benim içim karardı.
Özetle son söz: İnsanın doğaya, insanın insana, insanın hayvana yaptığını; hayvan hayvana yapmıyor, yapmaz!