Yazar Özcan Öğüt: Aleviler için ‘Makbul Alevilik’ en büyük tehlikedir

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Diren KESER

Uluslararası Politika Akademisi (UPA) Yazarı Özcan Öğüt’ün, Türkiye’de geçmişten günümüze Alevi asimilasyonuna yönelik politikalara ve bunun Aleviler üzerindeki sosyo-psikolojik etkilerine dikkat çeken “Makbul Alevilik- Bir Asimilasyon Modeli” adlı kitabı Nika Yayınevi’nden çıktı.

Kitabın çıkış sürecini konuştuğumuz Özcan Öğüt, Alevilik açısından en büyük tehlikenin “Makbul Alevilik” projesi olduğunu ve Alevilerin bu durumun yeterince farkında olamadıklarını belirtiyor.

-Alevi inancını tanımayan ve asimile etmek adına her türlü yolu deneyen tarihteki iktidarlara karşı Aleviler ayakta kalmayı başardı. Siz bunu neye bağlıyorsunuz?

 

Öğüt: Kitap, aslında Makbul Aleviliği anlatırken, ‘Alevi olarak bilinçaltımıza sinmiş egemen inancının Aleviliğini mi yaşayacağız, yoksa hak temelli Aleviliğin mücadelesini mi vereceğiz?’ sorusunu da ortaya koyuyor. Bu coğrafyada yıllarca birçok kültür iç içe yaşamış ve sıkıntı yaşamamış. Ortodoks İslam’ı yaşayan insanlar, bu gerçekliği anladıkları an bir sorun yaşanmayacak, kalmayacak. Burada bir kere sıkıntı şu;  “İslam’ın özü biziz” gibi farklı manevra alanları açmaya başladığımızda, mevcut egemen senin Müslümanlığını sınama otoritesini kendine hak görüyor. Sen ona bu “Müslümanlık” imtihanını yapma fırsatı sunduğun zaman Alevi inancının temel yapısından uzaklaşmış oluyorsun. İfadelerim karşıtlaştırmak anlamına gelmesin. Farklı inançlarla hep beraber yaşarken, bu etkileşim içerisinde olduğumuz inanç gruplarıyla, Alevi kimliğinin farklılığını kabullenmeleriyle birlikte bir arada huzur içerisinde yaşayabiliriz.

 

Aleviler tarih boyunca yaşadıkları birçok drama karşın ayakta kalmayı başarabildiler. Fakat tarih içinde baktığımızda makbulleşerek yok olan Aleviler de var. Bir de makbul Aleviliği aşıp proto-sünnileşerek, zamanla da mutlak sünniliğe erişen ciddi bir Alevi nüfusu söz konusu.

 

Aleviler modernleşme sürecinden önce, daha çok da Osmanlı döneminde kırsalda izole bir şekilde yaşarken, kentleşme ile beraber bu durumları farklılaştı. Bu farklılaşma, hem süre gelen iktidarların asimile etme yöntemleri, hem de Alevilerin kendini koruma refleksleri üzerindeki değişimlerden görülebilir. Alevilere Yavuz döneminde fiziki kıyım yaşatılırken, günümüzde ise kültürel kıyım (beyaz soykırım) yöntemi uygulanıyor. Örneğin, Alevi köylerine cami yaparak, Alevi inanç ritüelleri içerisine Ortodoks İslam kalıpları yerleştirerek, Aleviliği başkalaştırıp egemen inanca benzeştiren bir metod haline getirilmeye çalışılıyor. Bu da özgün kimliğiyle var olan Aleviliğin devam edebilmesinin önündeki en büyük engel olan “Makbul Alevilik” anlayışını doğuruyor. Aleviliğin yeniden kurgulanması modernleşme sürecinin bir sonucu olarak gerçekleşirken, diğer yandan da Ortodoks İslam anlayışının egemen kalıplarına sığdırmaya kalkmak Aleviliğin sonu anlamına geliyor.

 

“MAKBUL ALEVİLİK, ALEVİLER İÇİN SONUN BAŞLANGICIDIR”

 

-Asimilasyon kıskacında olan Alevi inancı, ne tür tehlikelerle karşı karşıya?

 

Öğüt: Öncelikle Aleviliğin kendi içerisinde ritüel değişimine uğrayarak ritüellerini Sünniliğin geleneksel kalıpları içerisinde yeniden kurguladıklarını görüyoruz. Tabi, bunların bazılarını hak temelli Alevi örgütlenmelerinde görüyoruz. Örneğin Ramazan Cemi gibi egemen inancın kalıplarını Aleviliğe modifiye etmeye çalışan örgütlenmeler var. Bir de açık açık şia veya sunni misyonerliği yapan Truva atları var. “Aslında asıl Alevilik Şiiliktir” ya da “Asıl Alevi sunniliktir” gibi savları, Aleviler içerisinde yaymaya çalışan kurumlar var. Bir de egemen inançla bir yere kadar yürüyen Gülen’e bağlı Alevi örgütlenmeleri vardı. Bunlar Aleviliği asimile etme riski barındıran faaliyetler yapıyorlardı. Bir diğer asimilasyon aracı da direk Diyanet üzerinden yapılan faaliyetler. Geçmişten günümüze örneklerini görüyoruz. Asimilasyon çalışma kılavuzu hazırladıklarına şahit olduk.

 

En büyük tehlikede bu durumun farkında olmama olabilir. Bize çizdikleri “Makbul Aleviliğin” Aleviler için sonun başlangıcı olduğunun farkındalığına erişmek gerekiyor. Çünkü “Makbul Alevilik” bir çeşit bilinçsel kriz yaratma durumunu karşımıza çıkarıyor.

 

-Kentleşen Alevilik konusunda ne düşünüyorsunuz?

 

Öğüt: Aleviler uzun süre ücra köşelerde, uzak köylerde yaşamışlardır. 60’lı, 70’li yıllarda özellikle de 90’lı yıllarda şehre göç eden Alevi gerçekliği söz konusu. Sünni yerleşimlerine kıyasla, Alevi kıyaslaması yaptığımızda Aleviler uzun süre kırsalda kalmak zorunda olmalarına rağmen, Cumhuriyet sonrası en hızlı ve en yoğun kentleşen nüfusa dönüşüyorlar. Kentleşme sürecinden sonraki Alevilik farklı ihtiyaçları ortaya çıkardı. Cemevleri ihtiyaç olarak görülüyor ve Cemevleri’nde “Birlik cemi” yapılmaya başlanıyor.

 

Kentleşen Alevilik aynı zamanda riskleri de beraberinde taşıyor. Aleviler gibi heretik toplumlarda önce gettolaşma (Ankara Tuzluçayır gibi) süreci yaşanıyor. Ardından toplumsal tabanlarla buluşup etkileşimin maksimum düzeye ulaştığını görüyoruz. Uzun süre var olmak için kendini koruyan Alevilerin bir dönem için, çocuklarına Alevi olduklarını söyleyemediler. Alevi olduğunu yıllar sonra öğrenen Alevilerle karşılaşabiliyoruz. Bu durum asimilasyona müsait bir ortam yaratıyor.

 

“AVRUPA’DA ÖNEMLİ KAZANIMLAR ELDE EDİLDİ”

 

-Türkiye’deki ve Avrupa’daki Alevi örgütlenmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

 

Öğüt: İşte tamda burada Alevi örgütlenmelerine çok önemli bir rol düşüyor. Özellikle Sivas Katliamı sonrası, uyanmalarına ve direniş göstermelerine yol açtı. Örgütlü Aleviler her türlü damgayı yemeyi göze alarak direniyor. Bu örgütlerin, özgün Aleviliğin korunmasında yadsınamaz derecede rolü olduğunu düşünüyorum. Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu başta olmak üzere İngiltere’de, Avusturya’da önemli kazanımlar elde ediliyor.

 

-Kitabınızda Alevilerin yaşadığı yerler ve nüfusuna dair bilgiler paylaşmışsınız. Bu bilgileri nasıl okumak gerekiyor?

 

Öğüt: Aleviforum.com olarak zamanında Alevi nüfusuna dair bir çalışma başlatmıştık. Bu forumdaki üyeler bildikleri Alevi yerleşim yerlerinin adlarını oluşturduğumuz bir bilgi havuzuna aktardılar. Daha sonra yerleşim yerleri haritasına gidecek bir süreç yaşandı. İlk başlarda fişlenme kaygısıyla bazı endişeler ortaya çıksa da, Alevilerin yaşadıkları yerleri il, ilçe ve köy bazında tuttuk. Tabi ki tespit edemediğimiz yerler de olmuştur. Dersim’deki köy boşaltmalarından kaynaklı azalan yerler de söz konusu. Sonra da haritalandırmaya başladık. Alevilerin nerelerde yaşadıkları ve daha sonra nerelere dağıldıklarına ilişkin haritalar oluşturduk. Ayrıca yabancı kaynaklardan da yararlandık. Yıllardır Alevi nüfusunun 20-25 milyon olduğundan söz edilir. Bizim çalışmalarımıza göre, Alevi nüfusunun 9-12 milyon arası olduğunu tahmin ediyoruz. Peki, neden böyle? Çünkü asimilasyon burada önemli bir faktör olarak görünüyor. Alevi nüfusu azalan bir eğilim içerisinde… Kentleşme sürecinde Batı Avrupa toplumlarına yakın bir nüfus artışı yaşanıyor. Minimum çoğalma eğilimi göstermelerinden kaynaklı Alevilerin nüfus oranları düşüyor.

 

-Makbul Alevilik oluşturmak adına -iktidarlar değişse de- benzer politikalar yürütülüyor. Sizce bu politikaların başarı şansı nedir? Yoksa neden yok?

 

Öğüt: Hangi iktidar başa gelirse gelsin, “Makbul Alevilik” Alevilere dayatılan bir anlayış olarak karşımıza çıkıyor. Bu politikaların başarı şansına gelecek olursak; Alevilerin seyrek yaşadığı Ege, Karadeniz ve Batı Anadolu’nun bazı kesimlerinde “Makbul Alevilik” projesinin başarılı olduğunu görüyoruz. Makbul Alevilikten protu-sünniliğe, oradan da mutlak sunniliğe geçmişler. “Makbul Alevi” olarak kalanlar da, hem cemini yapan, hem ramazan orucunu tutan, hem de namazını kılan bir dönüşüme uğramışlar.

 

Aleviler bu gerçekle yüzleşmezlerse eğer, egemen inancın bize yönelttiği Müslümanlık imtihanlarında onlara benzeşerek bir şeyler yapmaya çalışmazsak, bu politikalar başarılı olmaya devam edecek. Aleviler, İslam içerisinde (Hz. Ali, Ehlibeyt gibi) mazlum figürleri sahiplenip bunları önemli değerler olarak gönülden benimserken, bunu kanıtlamak için İslam’ın Ortodoks kalıpları içerisinde var olmak durumunda kalmadığını ve kendini salt bu eksende tanımlamak zorunda bıraktıkları şeyin, aslında Aleviliği yok etmek için sunulan bir “tuzak” olduğu gerçekliği ile yüzleşmeleri gerekiyor. Kitapta şöyle anlatıyorum: “Çünkü benzeşen inançla, İslam çatısı altında ‘asıl özü biziz’ gibi çeşitli söylem ve pratiklerle bir paralellik yarattığınızda o bulunduğunuz potanın içerisinde egemen gücünü kullanan baskın inancın etki alanını da genişletmiş olursunuz. Kaynaklar, referanslar benzeştikçe, zaten yok sayılan ötekinin kendi özgün kimliği üzerinden kendini var edebilme ve varlığını devam ettirebilme şansı da azalır… Meşruiyetini tamamen Aleviliğin yüzyıllardır katliamlara maruz kalmasına neden olan algıdan alan bu asimilasyon modeli, bugün de kendi dini ve kültürel özünü yaşayabilmesindeki en önemli engeldir.

 

-Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?

 

Öğüt: Eğitimin tamamen dinselleştiği bir dönem yaşıyoruz. Dini otoritenin en baskın olduğu bir zamandan geçiyoruz. Alevi çocuklara dönük ilk asimilasyon okullarda başlıyor. Alevi kurumlarının bu alandaki çalışmalarını çok daha önemsiyorum. Eğitim alanındaki çalışmaların yaygınlaştırılması gerektiğini düşünüyorum. Birbirimizin farklılıklarını kabul ederek barış içerisinde yaşayabileceğimize inanıyorum.

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir