İHD Mersin Şubesi tarafından “Kadınlar Haklarını Arıyor” sloganıyla düzenlen çalıştayda konuşan barış akademisyenlerinden Yrd. Doç. Dr. Esra Ergüzeloğlu, “İsyan ettiğimizde önümüze gelen her zaman şiddet oluyor ve bu mutlaka kadınlık durumumuza yöneliyor.” dedi.
İnsan Hakları Derneği (İHD) Mersin Şubesi, “Kadınlar Haklarını Arıyor” sloganıyla “İnsanın Kadın Hakları Çalıştayı”nın ikinci oturumu İHD Akdeniz Bölge Temsilcisi avukat Yasemin Dora Şeker ile barış akademisyenlerinden Yrd. Doç. Dr. Esra Ergüzeloğlu’nun sunumlarıyla devam etti.
“OHAL Hukuksuzluğunda Cezaevlerindeki Kadınlar” başlığıyla sunum yapan avukat Yasemin Dora Şeker, Olağanüstü Hal’in (OHAL) ilan edilişiyle birlikte iktidarın eline büyük bir nimet geçtiğini ve bunu kendilerinin de itiraf ettiğini söyledi. İktidarın, iktidar erkinin kendini yaşatmak için OHAL’e ihtiyacı olduğunu vurgulayan Şeker, “OHAL ile başlayan ve Kanun Hükmünde Kararnamelerle (KHK) devam eden süreçte Bakanlar kurulunun çıkaramayacağı yasalar devreye konuluyor. KHK’lerle uygulanan baskı politikaları devreye konulmaya başladı ve baskılarında ilk uygulandığı yer her zamanki gibi cezaevleri oldu” dedi.
OHAL ile işkence ve kötü muamalenin tüm topluma karşı görünür hale geldiğini, en çok kadına ve çocuğa yönelik uygulamalar yaşandığını ve bugün işkencenin sokağa kadar indiğini aktaran Şeker, “OHAL öncesi Darbe girişiminde askerlere yapılan işkencelerle toplum işkenceye alıştırıldı. Toplumun özgür ruhu ortadan kaldırıldı” dedi.
UYGULAMALARIN ARTMASININ SEBEBİ ‘CEZASIZLIK’
OHAL ile birlikte cezaevlerinde bulunan hem kadın hem de erkek tutuklulara baskı, işkence ve onursuzluk dayatıldığını vurgulayan Şeker, bu uygulamaların sadece tutuklularla da sınırlı kalmadığını aynı zamanda tutuklu ailelerine de uygulandığını kaydetti. Tüm cezaevlerinde baskı ve işkence uygulandığını ama özel olarak Tarsus Cezaevi’ne dikkat çekmek istediğini ifade eden Şeker, “Tarsus Cezaevi’nde kadınlar yoğun bir işkenceye maruz kaldı. 8 ay da oluşturduğumuz heyetlerle 5 kez ziyaret ettik. Tutuklulara yapılanları hem Adalet Bakanlığı’na, hem Meclis Cezaevi Komisyonu’na hem de siyasi partilere yolladığımız raporlarla gündeme getirdik. Orada kadınlara çıplak arama dayatılarak kadın bedenine işkence yapılıyor. Yemeklerde aşırı şap kullanılarak, kadınlar kadınlıktan çıkarılmaya çalışılıyor. Ancak yaptığımız tüm başvurulara rağmen bizlere dönüş olmadı” dedi.
Cezaevlerinde bu uygulamaların artmasının en büyük sebebinin “cezasızlık” politikasından kaynaklandığını vurgulayan Şeker, “Kamuda görev alan yetkililer tam da devlet gibi davranıyor. Orada baskı, şiddet uyguluyor ama ceza almıyor” diye konuştu.
Bunun yanı sıra cezaevlerinde bulunan yaralı olarak yakalanan tutuklular bulunduğunu ve bunların da tedavi süreçlerinin yeterince yapılmadığını aktaran Şeker, “Tutuklular aylarca hastaneye sevk edilmiyor. Sevk edilse bile kelepçeli tedavi dayatılıyor” ifadelerini kullandı.
‘KADINLAR İLK İSYANINDA KADINLIK BARİYERLERİYLE KARŞILAŞIYOR’
Çalıştay, barış akademisyenlerinden Mersin Üniversitesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Esra Ergüzeloğlu’nun, “Hak Arayışında Kadınlık Durumunun Yarattığı Bariyerler” sunumuyla devam etti. Kadına toplumsal olarak belli roller yüklendiğini ve kadınların bilinçlendikçe bu rollere karşı aykırı bir şeyler yapmaya başladığını vurgulayan Ergüzeloğlu, “İşte o zaman kadınlık durumunun yarattığı bariyerlerle karşılaşıyoruz. Genelde de şiddet oluyor. Bir şeye isyan ettiğimizde önümüze gelen her zaman şiddet oluyor. Şiddet fiziksel ya da sözlü oluyor ve bu şiddet mutlaka bizim kadınlık durumumuza yöneliyor. Yani aradığımız hakka değil de kadınlığımıza uygulanıyor. ‘Agresif kadın’, ‘cazgır kadın’ şeklinde yapıştırmalar yapıyor” dedi.
Kadına yönelik bu bariyerlerin kaldırılması için kadının kamusal alanda daha fazla mücadele etmesi gerektiğini söyleyen Ergüzeloğlu, “Birlikte ne yapabiliriz bunu konuşmak gerek” dedi.
Sunumlardan sonra çalıştay katılımcı kadınların yaşamlarından anlattıkları kesitlerle devam etti. Son olarak kadınlara katılımcı belgesi verildi. (mersin MA)